Ergenlik dönemi çocuğu bedensel ve ruhsal değişimlere sokarak erişkinliğe hazırlanmasını sağlar. Ergenlikte bedendeki değişim önce büyümekle başlar. Fiziksel büyüme yaklaşık 4-5 yıl sürer, beden oranları bu dönemde değişkendir. Fiziksel değişimin ardından ruhsal dönüşüm gelir. Bu dönüşüm süreci  bireyin bedensel, ruhsal ve toplumsal boyutları sorgulamasına yol açar. Bu nedenle varlığın tümünü kapsayan bu dönüşüm karmaşık ve zorlu bir süreçtir. Cinsellikte aynı nedenlerle varlığın tümünü kapsar. Bir cinsel ilişkiye yalnızca cinsel organlar değil, bedenin tümü ve ruhsallık da katılır. Ergenlikteki değişim de bedenin ve ruhsallığın tümünü kapsar.

Üstelik ergen tüm bu değişimlere istemeden ve hazırlıksız yakalanır.

Ergenlik yaşamın 2. Çaresizlik durumu olarak tanımlanabilir. İlk çaresizlik durumu doğumda yaşanır ve dış etkenlerden köken alır. Oysa ergenin baş etmesi gereken çaresizlik dışarıdan değil, kendi vucudunda yaşadığı içsel değişimlerden kaynaklanır. Ergenin yaşadığı bu sürecin kaçınılmaz duygularından biri utançtır. Utanç bir suç olmadan içinde  bulunulan durumu kendine yakıştırmamak anlamını taşır. Bedeninden, onun ortaya koyduğu görüntüden, duygularının ortaya çıkmasından utanma, yani kendi mahremiyetinin gözler önüne serileceğinden korkmaktır. Düşünsel, duygusal, duyumsal ve bedensel mahremiyet bir bütün oluşturarak erişkin özellikleri kazanılır. Mahremiyet ergenlik ve cinselliği bir arada  tartışabilmemizi sağlayan bir unsurdur. Çünkü  kendi düşünsel, duygusal gizli dünyasını, mahremiyetini ötekine açmakla ve ötekine göstermekle, bedenini açmak onu göstermek arasında  önemli bağlar vardır. Bu bağ bireyin en duyarlı noktasıyla  yani kendine saygısıyla, kendini beğenmesiyle ilgilidir ve utanma duygusunun ortaya çıkış nedenidir. Bu bağ utanmanın ergenliğin temel duygularından biri olmasına da yol açar. Utanma cinselliğe bu nedenle çok bağlıdır. Ergenlik dönemindeki şakaların alayların büyük bölümü bu nedenle cinsellikle ilgilidir. Utanç ergenliğe  damgasını vurur. Bedeninden utanma ki bedenindeki değişimi kontrol edememekten utanmaktır. Bedenleriyle uğraşı vardır. Göz rengini saç rengini değiştirmek şeklinde  bedenin değişimini kontrol altına almaya çalışırlar. Bu şekilde yaşanan bedensel ve duygusal özgürleşme edilgenliğe karşı koymak amaçlarını da taşımaktadır. Oysa cinsellik karşı cinse gereksinim taşır, kendi eksiğini kabullenme gerektirir. Bu nedenle ergenliğin başında sıklıkla kendi cinsinden olanlarla arkadaşlık eşcinsellik korkuları getirse de aslında kendini bulmak için kendi benzerlerine dayanma gereksinimi taşır. Zaman içinde eksiklik kendini kabul ettirecektir. Biyolojik olarak ötekine gereksinim duyma, duygusal bağlılığı da zorunlu kılacak ve bu sefer duygusal bağımlılık tehlikesi gündeme gelecektir.

Cinselliği açıkça kabullenebilmek ancak erişkindeki çocuğun ortaya çıkmasından korkmamakla olabilir. Çünkü cinsel arzular kaçınılmaz olarak çocuklukla ilgili bağları yeniden canlandıracaktır. Fakat bu çocuksuluk aşağılayıcı bir yön olarak algılanabilmektedir.

Peki ergen cinselliğini bwenliğiyle nasıl bütünleştirebilir. Bu konuda ergenler kestirme çözüm arayışlarına girer. Kimi ergenler cinsel eylemei yalnızca işlevsel bir olgu gibi görmeye çalışırlar. Böylece cinselliğin bireyi kendi kimliğinin derinliklerine bağlayan boyutlar göz ardı edilir ve teknik bir operasyon olarak ele alınır. Burada asıl amaç cinselliğin duygusal gereksinim boyutundan uzak durmaya çalışmaktır. Ergen cinsel ilişkinin duygusal bir gereksinim sonucu da  ortaya çıkabileceğini yadsımaya uğraşır. Bazı ergenler ise cinsel ilişkiyi fazlasıyla idealize ederler. Fazlasıyla romantiktir ve ruhsal gereksinim biricik kabul edilmektedir. Bedensel gereksinim ve gerçeklik reddedilmektedir.

Ergenlik hızlı değişim ve yeniden yapılanma dönemidir. Kendisi değişen ve yeniden yapılanan üstbenlik hem bu sapmaların ve çelişkilerin etkisindedir, hem de bu sapma ve çelişkilerden, özetle gelişimin düzeninden ve denetiminden sorumludur. Bu karşılıklı etkileşim adolesan üstbenliğine özgün özellikler kazandırır. Dağınıklık, zıt özelliklerin biraradalığı, hoşgörü, acımasızlık ve ödüllendirmenin yan yanalığı yumuşama ve değişime açıklık, baş edilemeyen sorunlara geçici  bir süre aldırmazlık, bu özelliklerin başlıcalarıdır. Üstbenliğin gelişim süreçlerini, şiddetlenen dürtülerin, hızlı değişim süreçlerinden soyutlamak olanaksızdır. Süregiden ayrımlaşma- bireyselleşme süreçleri yeniden etkinleşen pregenital ve genital sorunlar, şiddetlenen dürtüler, motor etkinliğin artması, üstbenliğin değişimine, yeniden yapılanmasına damgalarını vuran ruhsal  etmenlerin başlıcalarıdır. Bunlara çocuklukta içselleştirilen rollerin, değerlerin, yasakların yeniden irdelenmesi, beğenilmeyenlerin atılması, yani  toplumsal değerlerin, yeni rollerin kazanılması işlemleri katılır. Üstbenliğin gözetleme, denetleme, yönlendirme işlevleri, dönemde güncelleşen bu irdelemede önemli roller oynar. Böylece çocuk üstbenliği sorgulanır, değişime uğrar, çocukluktaki gamsızlığın yerini sorumluluk ve görev bilinci almaya  başlar.

Celal odağ,  Ergenlik dönemi üstbenliğinin dikkat edilmesi gerekli 4 farklı özelliği olduğunu vurgulamıştır.

1) Çocuk ve ergen üstbenliklerinin kendi aralarında  bütünleşmemiş yan yanalığı da vardır. Bu nedenle ergenlerin geçici bir süre yalan söylemeleri, tramvaya bilet almadan girme yatkınlıkları ve çalma eğilimleri ortaya çıkar.

2) Üzüntü ve yaslanmanın çoğulnedenliliği, Üstbenliğin denetleme/düzenleme/yönlendirme işlevleri: Bu çoğul nedenlilik ve eşzamanlılık ruhsal süreçlerin sıralama ve düzenini engeller. Örneğin ayrımlaşma, ikili ilişkilerden üçlü ilişkilere geçişe, cinsel kimlik arayışları genel kimlik arayışlarına öncelik tanımıyor. Adölesanlarda aşılması gerekli sorunlar sıra tanıyacak konumda değiller.

3) Üstbenliğin yumuşaması, değişime açıklığı, acımasız introjektlerin aşağılayan sesi: Burada üstbenlik kötüleyici, aşağılayıcı, eleştirici olacağı  yasaklara izin verebilmektedir.

4) İkili /üçlü ilişkilerin, geriletici/ilerletici eğilimlerin yan yanalığı, dağınık/değişime açık üstbenlik ile katı/kalıplaşmış üstbenliğin beraberliği, ergen üstbenliğinin bir uyumu olarak aldırmazlık: Bu evrede progressif ve regressif eğilimler aynı şiddette etkinleşiyor, aynı şiddette birbirleriyle buluşuyor ve gelişim süreçlerini etkiliyorlar.

Psikanalizde   utançtan ilk kez söz edilmesi  ergenlik çağında olmuştur. S. Freud çok erken dönemlerde ergenlik ile utanç duygusu arasında bir ilişki kurmuştur. Çocukluk döneminin utancı ergenlikte cinselliğin canlanması ile travmatik bir anlam kazanarak fobinin nedeni olmuştur. Psikanaliz utancı Benlik İdealine ve onun narsisizm üzerine olan etkisine bağlar. Oysa suçluluk duygusu nesneye, Üstbenliğe üçüncünün tanınması ile oluşan yasakların içselleştirilmesine bağlıdır. Utançta ötekinin bakışı ve bu bakışın ışığında bir eylemin yada düşüncenin değil varoluşun bizzat kendisinin eksikliği, yanlışlığının algılanması söz konusudur. Utanç böylece değerliliğin yanı sıra kimlik duygusuna da gönderme yapar.

 

Peter Blos ergenliği ikinci ayrılma-bireyleşme süreci olarak görür. Üstbenliğin  Ödip kompleksinin mirasçışı olmasına karşın Benlik İdealini ergenlik sürecinin mirasçısı olarak tanımlar. Blos’a göre Benlik-İdealinin kökleri elbette birincil narsisizme dayanır, ancak çocuklukta söz konusu olan Benlik İdealinden çok Kendilik İDEALİDİR. Çocuksu Kendilik İdeali, çocuksu tümgüçlülükten ve özellikle her türlü uzlaşmaya olanak tanıyan biseksüel pozisyondan gücünü alır.  Oysa ergenlik gelişimi bu dengeyi bozar ve özellikle biseksüalitenin olanaksızlığı ile çocuksu tümgüçlülük düşleri son bulur. Benlik İdealinin işlevi, cinsel kimliğin oluşumuna katkıda bulunmak ve bu kimliğin sağlamlığını sağlamaktır.   Benlik İdeali ve Üstbenlik ergenliğin sonunda  -şiddetlerinde gerçekçi özellikler de kazanarak- kaynaşırlar.

 

 

Melanie Klein,  ergenlikte  çoğu çocuğun  anne babalarından uzaklaşmaya güçlü bir eğilim gösterdiğini işaret eder. Bu durumun sebebi olarak da,  anne babayla ilgili cinsel arzuların ve çatışmaların bir kez daha güç kazanması olduğunu belirtir. Gençler anne babalarına karşı  çok saldırgan ve kaba olma eğilimindedirler. Hizmetçiler, zayıf bir öğretmen veya sevilmeyen okul arkadaşları gibi bu saldırganlığa teslim olan diğer insanlar da bu duygulara maruz kalır. Ancak, öfke böylesine güçlendiğinde içeride ve dışarıda iyiliği ve sevgiyi koruma gereksinimi her şeyden önemli hale gelir. Bu yüzden, saldırgan genç örnek alacağı ve idealleştirebileceği insanlara yönelir. Hayranlık duyulan öğretmenler bu amaca  hizmet edebilir. İçteki güven duygusu onlara duyulan sevgi, hayranlık ve güvenden  türer. Çünkü başka sebeplerin yanı sıra  bu hisler, bilinçdışında iyi anne babanın varlığını ve onlarla kurulmuş sevgi ilişkisini onaylar görünmektedir. Bu şekilde, ergenlikte çok güçlenen nefret, kaygı ve suçluluk duyguları çürütülür.

Ergenlikte, çocuğun önceki arkadaşlıklarının doğası değişir. Hayatın bu dönemine özgü güçlü itki ve duygular gençlerin, sıklıkla aynı cinsiyetten olanlar arasında, çok sıkı arkadaşlıklar kurmalarını sağlar. Bu ilişkilerin temelinde bilinçdışı eşcinsellik eğilimleri ve duyguları yatar. Ve sıklıkla fiili eşcinsel davranışlara neden olurlar. Bu ilişkiler, çeşitli içsel ve dışsal sebeplerden ötürü genellikle idaresi güç olan, karşı cinsiyete yönelik dürtüden kaçıştır. Bu dönemdeki erkek ve kızlarda, karşı cinsiyete yönelik itkiler öylesine tehlike dolu olarak algılanır ki aynı cinsiyete yönelik dürtüler şiddetlenme eğilimi gösterir. Arkadaşlıklara katılan sevgi, beğeni ve yüceltme, nefrete karşı bir güvencedir. Gençler bu tip ilişkilere daha çok  kenetlenirler. Gelişimin bu döneminde, bilinçte veya bilinçdışında artan eşcinsellik eğilimi aynı cinsiyetten öğretmenlerin yüceltilmesinde de önemli rol oynar. Bildiğimiz gibi ergenlikteki arkadaşlıklar çoğu zaman dengesizdir. Bunun  sebeplerinden biri arkadaşlık ilişkisine giren ve onu bozan cinsel duyguların gücüdür. Ergen, halen çocukluğun güçlü duygusal bağlarından kurtulamamıştır. Ve hala –sandığından daha fazla- onlardan etkilenmektedir.

Ergenler ebeveynleriyle bağlarını devam ettirme isteği ile yeni ideallere yönelme, akranlarıyla özdeşim kurma isteği  arasında kaldığında utanç duyguları oluşur. Ayrıca, ebeveynler ergenin ‘farklı ve cool’ dünyasını tölere etmede zorlandıklarında ve ergenle rekabet edip çatıştıklarında da utanç duygularını arttırabilmektedirler. Tam tersi olarak küçük oğulları veya kızları kendi istedikleri ergen olmadığında ebeveynler utanç ve yetersizlik duyabilirler. Böylelikle kendilerindeki idealize çocuğun kaybını tekrar yaşarlar. Bu utanç yüklü çatışmalar hem çocuğun hemde ebeveynin bilinçli ve bilinçdışı beklentilerini ayarlamayı gerektirir. Devam eden süreçte her iki tarafta oedipal utanç vardır.

Ergenlikte, bilinçdışı maternal objeyle birleşme isteğinin saklanması gerekir çünkü bu durum akranlarının alayına maruz kalmasına yol açan utanç dolu duygulara yol açabilir. Ergenler kendilerinin büyümüş olmalarını, büyümüş olarak kabul edilmelerini beklerler. ‘Anne ihtiyacı’ düşüncesi erişkin döneme uzaktır. Bu çatışmalarla kendi yargılamalarına ters gelse de çok acımasız olsa da kendi akranlarının beklentilerine uyarak başa çıkılır.

Aslında suçlanmanın acımasız   üstbenlikten mi? Ya da üstbenliğin yapılanmasındaki eksiklikten mi kaynaklandığı  bilinmez. Adolesanlarda ilkel acımasız değerlerin gelişmiş hoşgörülü ilkelerle beraberliği yani üstbenliğin bütünleşememesi   suçlanmanın önemli bir nedenidir. Öte yandan örneğin yakınsevi “insest” eğilimleri, ödipal sorunlar, ödipal çatışmalar,  adolesanın içinde taşıdığı öfke de suçluluk duygularına neden olur

(Celal Odağ). Suçlanmaya utanmanın eşlik etmesi, evrede utanma ile suçlanmayı birbirlerinden ayırmayı  zorlaştırır.  Bununla da kalmaz, süreçler aynı zamanda artmış motor etkinliklerin de  etkisindedirler.